Ayaktaki Oskülasyon – stabilite ve mobilitenin suç ortaklığı 

Yayınlar >> Yazılar >> Ayaktaki Oskülasyon – stabilite ve mobilitenin suç ortaklığı 
Yazının İngilizce versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.

Barış Mıhçı, Mart 2025

Merhaba sevgili okuyucular, 

Ayakları inceleyen ve bedenimizin bu bölümünü nasıl kullanmamız gerektiğini açıklayan makale ve çalışmalarda çokça bilgiye ulaşmak mümkün. İnsanlığın hem ayak yapısı ve işleyişi hem de yaşamımız boyunca ayaklarımızla yaptığımız başlıca aktiviteler olan ayakta durma, yürüme, dönme, tırmanma vb. ile ilgili geliştirdiği geniş bir arşiv var. Ben bu yazımda, bugüne kadar bu arşiv bağlamında çalıştığım konuları özetleyeceğim.

Lütfen kendinizi bu konuda desteklemek için güvenilir anatomi literatürüne başvurun. 

Gray’s Anatomy

The Axis Syllabus ©️

Giriş 

Yaşadığımız bu çağda hem faydalı hem de faydasız bilgilerle dolu çevrimiçi, çok disiplinli bir arşive erişim kolaylığı ile kutsanmış ya da lanetlenmiş olsak da birçok insanın ayaklarının durumu hala yeterince iyi değil. Öğrencilerimin çoğu, ayak bileğindeki eklemlerin hizada olmaması ve halluks valgus nedeniyle akut veya kronik ağrı çekiyor. Kronik yanlış kullanım doğuştan gelen sorunlardan daha yaygın bir yaralanma kaynağı. Yanlış kullanım kas gelişiminde gerilemeye veya atrofiye neden olabilir; bu da kistlere, şekilsel bozukluklara, artrite, burkulmalara ve diğer sorunlara yol açabilir. Öğrencilerim arasında gözlemlediğim çok yaygın bir sorun, yanlış hizalanmış eklemler ve aşırı esnemiş bağlar sebebiyle çökmüş ayak kemerleri. 

Gözlemlediğim en yaygın problem; stabilite ve mobilite arasında bir denklem bulma çabası. Ayağın doğrusal değil, asimetrik bir organik yapı olduğu açıkça görülüyor. Bu, bedenin geri kalanında ve canlı olan her şeyde görebileceğiniz bir gerçek. Ne yazık ki beden ve atletizm eğitiminde, sahne sanatlarında ayak genellikle topuktan parmaklara kadar “düz” bir yapı olarak değerlendiriliyor. Oysa tabana baktığımızda, ayağın orta ve dış kenarını takip eden iki eğriyi açıkça görüyoruz.

Yani ayaklarımız aslında kıvrımlıdır; şekli biraz hilal gibidir. Yürürken ve koşarken bu yapısal detay çok önemlidir.

Ayak refleksolojisi haritaları bize tüm organların ayaklarımızdaki yerleşimlerini gösterir. Bu da ayaklarımızın bilgili ve akıllıca kullanımının muhtemelen organlarımızın sağlığını ve işlevini de destekleyebileceğini ortaya koyuyor.

Asıl soru ne?

İnsanlığın ayağındaki bu kronik ağrı ve rahatsızlık salgınının nedenleri neler olabilir? Bilgi mevcudiyeti neden sosyal kural ve davranışları değiştirmek için yeterli değil? 

Ayakkabıdaki gerçeklik

Cevaplardan biri muhtemelen, ayakkabı kullanımını ve tasarımını ayak yapısı için bir gerçeklik olarak kabul etmemiz. 

– Birçok ayakkabı ya çok sert ya da çok yumuşaktır. Çok sert ayakkabılarda ayağın hareket etmesi gereken kısımları hareketsiz kalır, çok yumuşak ayakkabılarda ise ayağın desteğe ihtiyaç duyan kısımları stabilize edilemez. 

– Birçok ayakkabı çok dardır. Dar ayakkabılar ayak parmaklarının, özellikle de büyük ve küçük parmağın ve eklemlerinin hareket etmesine izin vermez. (halluks valgus)

halluks valgus

– Topuklarda genellikle aşırı dolgu vardır, bu da topuk vuruşunun etkisini hissetmeyi zorlaştırır. 

– Tabanlar genellikle ayak kemerinin altını doldurur, bu da buradaki kemikleri kaldırması beklenen plantar kasları zayıflatır.

– Buna ek olarak, topuk genellikle dış tarafta kalır ve ayağı uzun ayak kemerinin içine düşmeye zorlar.

90’lı yıllarda bazı şirketler ayakkabı tasarımında alışılagelmiş kalıplara bağlı kalmak yerine ayağın şekline daha uygun ayakkabılar üretmeye başladı; “yalınayak” ayakkabı tasarımı girişimleri gibi. Bence bu çabalar ayaklarımızın anatomisine saygı duyma ve ayaklarımızı iyileştirme yolunda atılmış iyi ilk adımlardır. Tabi daha fark edilecek ve keşfedilecek çok şey var.

Ayaktaki gerçeklik

Yapısal gerçekliğini gözlemlemek ve tanımlamak için ayağa baktığımızda, üç temel kemik yapısı olduğunu görebiliriz.

1. Topuk iki ana kemikten oluşur. Yere temas eden kalkaneus ve kalkaneusun medial kısmına oturan talus. Bunlar, yürürken yerle ilk teması sağlayan, ayağın en büyük kemikleridir.  Kuvvetin bu noktada 90 derecelik bir açıyla alt bacaktan ayağa ya da tam tersi yönde dönüştürülmesi gerekir. Lateralden mediale doğru bir diyagonal üzerinde yer alan bu iki topuk kemiği, topuk kemikleri arasındaki desteği oluşturmak için topuğun üzerinde lateral bir kavisle yuvarlanmayı teklif eder. 

2. Sonraki kısım küboid, naviküler ve üç kama biçimli kemikten meydana gelir. Bunlar çakıl taşlarına benzeyen daha küçük kemiklerdir. Ayağın ortasına geçişi sağlarlar ve topuğa doğru stabilite katarlar. Bacağın dikey ekseninden ayağın sagital eksenine doğru geçen kuvvetler bu bölgelerde yönetilir. 

3. Son kısım olan metatarsallar ve parmak kemikleri, yatay düzlem boyunca ayağın uzunlamasına yapısını onaylar. Bu bölüm yüksek derecede mobilite sunar, hatta burayı topuk desteği olmadan da kullanabiliriz. Yani, ayağın ön kısmı belirli derecelerdeki rotasyonlar içinde aynı anda hem stabil hem mobildir. Ayrıca düz olmayan zeminlere uyum sağlamak için istediğimizde topuğu kaldırarak frontal düzlemde hareket etme seçeneğine sahip oluruz. Dolayısıyla görünen o ki; yürüme ve özellikle koşma, tırmanma, yokuş yukarı yürüme sırasında ayağın büyük bir kısmını ön ayak destekler ve mobilize eder.  

Bu üç bölümün hepsi sağa ve sola doğru hafif kavisler yapacak şekilde kurulmuştur. Kemikleri birleştiren yapıların hepsi küçük eğriler çizer, yani aralarındaki geçişler eğriseldir.

Ayağınızı çizdiğinizde ortaya net bir resim çıkar

Kalemin ayak parmaklarından topuğa kadar ayağınızın dış kısımlarını takip etmesine izin verdiğinizde, sol ayakta sola ve sağ ayakta sağa doğru eğilen bir oskülasyonu açıkça görebilirsiniz. Gördüğümüz şey, ayağın daha çok C şeklinde olduğu ve iç ve dış kısım arasında gidip geldiğidir. Bu kavisli yörüngeler sayesinde ayağın daha geniş bir yüzeyi yerde yuvarlanır ve kemerler içe doğru çökmez.

Oskülasyon bir tarafa doğru eğilen matematiksel bir eğridir. Omurga da bir tarafa eğilirken ayağa benzer bir karaktere sahiptir; torakolumbar bölge arasında iç dikey eksen boyunca döner. Bu, omurganın hareket ettiği anlarda stabiliteyi sağlar. Bu küçük dönüş, vücut ağırlığı bir tarafa doğru kayarken disk basıncının ve eklem yüzeylerinin bütünlüğünü destekler. (bknz: The Axis Syllabus ©️) 

oskülasyon

Aynı olgu, ayağın oskülasyonunda da mevcuttur. Ayak bileği bileşenleri kuneiform ve navikülerle birlikte yana doğru uzanan bir kemer oluştururken, metatarsallar ve ayak parmaklarına geçişte orta hatta doğru bir dönüş başlar. Bu aynı zamanda ayak başparmağını destek olarak kullanılmak üzere yere indirirken uzun ayak kemerini yukarı kaldırır. Böylece ayak bileğinden itibaren ilk kısım torso gibi davranırken, ön ayak bel ve pelvis gibi davranır. Bu dönüşün geçiş yaptığı yer ayağın meta-merkezindedir (bknz: The Axis Syllabus ©️)

Meta-merkez, ayaktaki tüm kemerlerin buluşma noktasıdır ve ağırlığı karşılayan merkezi temsil eder. Omurgadaki anatomik merkeze benzer şekilde (bknz: The Axis Syllabus ©️) ayakta da bir merkez bulabiliriz. Tüm bunlar bir adımın içinde, ağırlık yüklendiği sırada kendini gösterir. Bu yapının mantığı düz olmayan yüzeylere uyum sağlarken mobilize olmak ve bütün ağırlığımızı taşımak için ayağı stabilize etmektir. Ve bunların hepsi aynı anda olur! 

Ayaktaki hareket 

Ayağın hareketi için yapılan yorumlamalar hala büyük farklılıklar gösterirken ayağın nasıl kullanılacağına dair doğru cevabın bir bağlam içinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Daha önde bulunan bölümlere baktığımızda eklem miktarı daha fazla ama eklemler daha küçük olduğu için buralarda küçük ama çeşitli yönlerde harekete izin verildiğini görüyoruz. Ayak bileği, frontal düzlem etrafında küçük bir katılım olsa da esas olarak sagital düzlemdeki hareketle sınırlı. Ayak bileği hareketlerinin stabilite fonksiyonuna gelirsek, addüksiyon ve abdüksiyon ayak bileği eklemlerini destabilize ediyor gibi görünüyor ve bence işlevsel veya destekleyici değil. Ligamentlerin yönlerini ve ayak bileği yaralanmaları ile ilgili deneyimleri göz önüne alırsak, topuktaki kemiklerin en stabil halinin, antrenman yaparken dahi sadece frontal düzlemde gerçekleşen hareketlerden kaçınıldığında olduğunu görüyoruz. Bunun yerine önerim ayağın oskülasyonuna saygı duymak. Böylece yürürken, koşarken, zıplarken bu eylemlerden keyif alabilir, ayaklarımızla iş birliği yapıp fiziksel ve duygusal tepkileri ve yanıtları gözlemlemeye devam edebiliriz.

Umarım kuzey yarımkürede iklim nedeniyle çoğunlukla bir ayakkabı “kutusu” içinde kapalı kalan bu beden parçasını elverişli bir biçimde kullanmanız için size bazı yararlı bilgiler ve ilham verebilmişimdir. Bedenimizin alt kısmındaki bu iki küçük yüzeyin bizi dünyanın dört bir yanında nasıl taşıdığını daha yakından incelemek için kendi ayakkabılarınızı yapmak da bir başka seçenektir. 

** Editörlük desteği için Frey Faust’a teşekkür ederim.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top