Yayınlar >> Yazılar >> Hareketin Kökleri: Ayak Basışı, Propriosepsiyon ve Axis Syllabus Perspektifi
Hazal Ekser, Mart 2025
Bu yazıda, ayak, ayak basış dinamikleri, propriosepsiyon duyumu ve sinir sistemini Polyvagal Teori perspektifinden ele alarak inceleyeceğim. Axis Syllabus’un sunduğu bilgi ve analiz arşivi ile beraber sinir sistemimizin farklı hareket pratikleriyle ayaklarımızın bedensel bütünlük içindeki rolünü, kültürel alışkanlıkların hareket kalıplarımıza etkisini ve sinir sistemimizin bu süreçlere nasıl yanıt verdiğini değerlendireceğim.
Vücudumuz yalnızca düşünen ya da hareket eden bir mekanizma değil; aynı zamanda duyumların, duyguların ve alışkanlıkların toplamı. Ayaklarımız da bu bütünlüğün temel taşlarından biri hatta bedenin mimarisine yukarıdan aşağıya baktığımızda bedenimizin temeli. Evrimsel süreçte hareket kabiliyetimizi şekillendiren ayaklarımız, hem bedenimizin mekândaki yerini algılamamıza yardımcı olan bir rehber hem de sinir sistemimizin dünyayla kurduğu ilişkinin önemli bir aracı. Aynı zamanda alışkanlıklarımızın tümünün temelinde yer alıyor ve sinir sistemlerimizin dünyayla kurduğu ilişkide nasıl alışkanlıklar olabildiğini de sanki sembolize ediyor.
Sinir sistemimiz merkezi ve çevresel olarak ikiye ayrılır ve sürekli bir enformasyon akışı içindedir. Merkezi sinir sistemi beyin ve omurilik, çevresel sinir sistemi ise nöronların bedenin tümüne (karın, kalça, yüz, uzuvlar ve geri kalan her yer) yayılan ağsal yapılanması ile oluşur. Yani sinir hücreleri olan nöronlar yalnızca beyin ve omurilikte değil aynı zamanda eklemlerde, kaslarda, organlarda, ciltte kısacası tüm bedende bulunur. Beynimiz, omurilik ve çevresel sinir sisteminin ağsal yapılanmaları ile tüm bedenimizin içine adeta akar. Böylelikle bu ağsal sinir hücresi yapılanmaları içinde kesintisiz bilgi akışı mümkün olur. Enformasyonlar beyinden bedene, bedenden beyine ya da bir beden bölümünden başka bir beden bölümüne sürekli akış halindedir. (Kandel, Schwartz, & Jessell, 2019). Bedenden beyne iletilen veriler, bedenin nerede olduğu ve nasıl hissettiği gibi bilgileri merkezi sinir sistemine taşır. Bu iletim yollarından biri propriosepsiyon duyumudur. Propriosepsiyon, bedenimizin mekân içindeki konumunu ve hareketini algılamamıza olanak tanıyan aynı zamanda sinir sistemini düzenleyen sinirsel elemanlardan biridir ve görme, işitme gibi bir duyudur. (Porges, 2018) Görme ve işitmeden ya da tüm beş duyudan (görme ve işitmeye ek olarak; dokunma, koklama, tat alma) farklı olarak bu duyu dışsal bir duyu değil içsel duyumlardan biridir. Yani dış dünyayı algılamaktan önce içerideki ve bedenin tümündeki harekete ve mekana dair verileri toplayan ağsal bir yapılanmadır. Hem çevresel sinir sisteminde hem de merkezi sinir sisteminde ağsal bağlantılar yapar. Proprioseptif sinir ağlarının bedende en yoğunlukla bulunduğu yerlerden biri ayak bileklerdir. (Ford, 2021)

Ayak basışı, propriosepsiyon ve sinir sistemi arasındaki ilişki, hareketin yalnızca kaslarla değil, çok daha derin ve bütüncül bir mekanizma içinde; somatomotor (istemli hareketleri kontrol eden sinir-kas sistemi) ve sensorimotor (duyu bilgisi ile motor yanıtlar yani hareket yanıtları arasındaki etkileşimi düzenleyen sistem) sistemler gibi daha karmaşık sistemler içinde gerçekleştiğini gösterir. (Frings ve ark., 2020). Bu derin ve karmaşık sistemleri anlamak, bedenimizle ve çevremizle olan ilişkimizi daha bilinçli bir şekilde gözlemlememizi sağlar. Polyvagal Teori (Porges, 2011), sinir sistemimizin dünyayı nasıl algıladığını, sosyal bağlarımızın fizyolojimizi nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olur. Günlük hayatta farkında olmadan deneyimlediğimiz pek çok durum—örneğin bir ortamda kendimizi rahat veya huzursuz hissetmemiz—aslında sinir sistemimizin çevremize verdiği tepkilerle bağlantılıdır. Polyvagal Teori, bedensel güvenlik hissinin fizyolojik durumlarımızla nasıl düzenlendiğini ve sosyal bağlarla nasıl şekillendiğini açıklar. Memeliler olarak, diğer omurgalılardan farklı şekilde evrimleşmiş sinirsel mekanizmalara sahibiz. Bu mekanizmalar, başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde ve çevremize verdiğimiz tepkilerde belirleyici bir rol oynar. Yani, bedenimiz yalnızca bireysel bir varlık olarak değil, aynı zamanda sosyal bağlarımızın yansıdığı bir alan olarak da işlev görür.
Bu perspektiften bakıldığında, evrimsel fizyoloji ile uyumlu olmayan kültürel yapılanmaların bedenimiz üzerindeki etkilerini gözlemlemek mümkün hale gelir (Porges, 2003). Çoğu zaman, kültürel normlar ve sosyal beklentiler, hareketlerimizi, duruşumuzu ve beden kullanımımızı farkında olmadan şekillendirir. Tam da bu noktada Axis Syllabus, hareketin öğrenilmesini sinir sistemimizin işleyişi ile daha uyumlu hale getirmeyi amaçlar. Özellikle ayak ve ayak basışı, yalnızca bir alışkanlık değil; aynı zamanda nörolojik ve kültürel kodlarla şekillenen bir pratik olarak ele alınır. Günlük yaşamda nasıl yürüdüğümüz, nasıl durduğumuz ve nasıl hareket ettiğimiz, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda sinir sistemimizin ve içinde yaşadığımız kültürel çerçevenin bir yansımasıdır.
Evrimsel süreç boyunca insan ayağı, farklı zeminlerde hareket edebilecek şekilde gelişti. Ancak modern yaşamın sunduğu yüzeyler ve ayakkabı alışkanlıkları, ayaklarımızın bu hareket kapasitesini önemli ölçüde değiştirdi. Yalınayak yürümekten beton zeminlere ve destekli ayakkabılara geçiş, yalnızca fiziksel alışkanlıklarımızı değil, aynı zamanda sinir sistemimizin hareketi algılama biçimini de dönüştürdü. Ayaklarımızın yere temas etme şekli, yürüyüş ritmimiz ve hatta duyusal algılarımız, kültürel kodlar ve konfor anlayışıyla şekilleniyor.
Bedenimiz, yalnızca biyomekanik bir yapı değil; sinir ağlarıyla örülü, sürekli öğrenen ve çevresinden etkilenen bir organizma. Hareket alışkanlıklarımız, bu sinir ağlarının içinde de iz bırakıyor. Şekillenen ve sürekli şekil almakta olan sinir ağları, hareket ve postür üzerinde belirli kalıplar oluştururken, aynı zamanda kendimizi ve dünyayı algılama biçimimizi de etkiliyor. Üstelik bu kalıpların büyük bir kısmı, hareket öğrenme sürecinin temelinde yer alan taklit becerisi yoluyla bedenimizde adeta katılaşıyor.
Taklit, hareketi öğrenmenin en temel yollarından biri olsa da, tek başına yeterli bir yöntem değil. Çocukluğumuzdan itibaren çevremizde gördüğümüz bedenleri izleyerek, onları taklit ederek yürümeyi öğreniriz. Ancak, yetişkinlikte sinir sistemimiz farklı bir organizasyona sahip olur ve hareket öğrenme süreçlerimiz çeşitlenir. Bu nedenle, taklidin yanı sıra farklı yöntemler ve anlayışlar geliştirerek hareketlerimizi yeniden değerlendirmek önem kazanır. Hareketin yalnızca içgüdüsel ya da ‘doğal’ olanla sınırlı olmadığını, kültürel etkilerle şekillendiğini fark etmek, bu süreci bilinçli bir biçimde gözlemlememize olanak tanır. Modern yaşamın getirdiği kısıtlamalar, bedenimizin evrimsel hareket kapasitesinden sapmasına neden olabilirken, bu farkındalık sinir sistemimizin ihtiyaçları ile uyumlu hareket dinamiklerini yeniden keşfetmemiz için bir fırsat yaratır.
Bu noktada şu temel soru ortaya çıkıyor: Gerçekten “doğal hareket” diye bir şey var mı? Bedenimizin evrimsel olarak geliştirdiği hareket biçimleri ile içinde yaşadığımız kültürel normlar arasında nasıl bir ilişki var? Hareket, yalnızca biyolojik bir gereklilik mi, yoksa aynı zamanda öğrenilmiş, sinir sistemimize kazınmış bir yapı mı? Belki de bu soruların yanıtlarını aramak, hareketin doğasını ve bedenimizin sinir sistemine kazınan kalıplarını anlamak için en önemli adım.
Axis Syllabus, disiplinlerarası bilgi ve bağlamları bir araya getirerek, hareketin doğasında bulunan çeşitliliği göz önünde bulunduran bir araştırma alanı sunar. Bu yaklaşım, propriosepsiyon duyumumuzu yeniden keşfetmemiz için bir kaynak oluştururken, aynı zamanda bizi hareket üzerine derinlemesine düşünmeye ve araştırmaya davet ediyor. Axis Syllabus aynı zamanda hareketin doğasında bulunan çeşitliliği keşfetmemiz için bilgi kaynakları sunar. Bu kaynaklar aracılığıyla, ayak basışımızın eklemlerimizle nasıl uyum içinde çalıştığını ve sinir sistemimizin bu farkındalıkla nasıl yeniden şekillenebileceğini keşfetme imkanı sağlar.
Hareketin doğası hakkında düşünmek ve bu doğrultuda hareketin besleyici yollarını yaşamımıza katmak hem propriosepsiyon duyumumuzu güçlendirmemize hem de bedenimizin zeminle kurduğu ilişkiyi daha bilinçli hale getirmemize yardımcı olabilir. Böylece, hareketimizin yalnızca kültürel kalıplarla şekillenmediğini, aynı zamanda biyolojik ve sinirsel süreçlerin de içinde var olduğunu hatırlayabiliriz.
Sonuç olarak, Axis Syllabus’un sunduğu arşiv, farklı sinirsel tetiklemeler, öğrenme ve geri bildirim süreçlerini içeren pratikler geliştirmek için bir kaynak sunar. Bu sadece bir beden eğitimi yaklaşımı değil, aynı zamanda sinir sistemimizin hareket yoluyla daha çeşitli ve kişiye özel bir şekilde gelişmesini destekleyen bir keşif sürecidir. Ayaklarımızın zeminle kurduğu ilişkiyi yeniden anlamlandırmak, hareketimizi bilinçli bir şekilde dönüştürmek ve özgünlüğümüzü geri kazanmak için bir davet sunar.
Bu yazıyı yazarken Meksika’dayım ve sinir sistemimdeki dalgalanmaları izliyorum. Bazen büyük bir heyecan, bazen kaygı ve korku hissediyorum. Kültürel normlara dair farkındalığı canlı tutarak insan olmanın biyolojik gerçekliğini hatırlamak için farklı kültürler içinde hareket etmek, adım atmak, yürümek, yeni zeminleri hissetmek şu an iyi bir yol gibi görünüyor. Bir yandan da burada birçok şey bana tanıdık geliyor. Bu tanıdıklık içindeki farklılık, bir tür uyanıklık için destek oluyor. Yaşamın içinde bedenlerimizin doğasının sunduğu gerçekliğe uyandığımız anların çoğalması için hareketten daima destek alabilmek dileğiyle.
** Bu yazını gelişim sürecinde mentörlük desteği ve değerli katkılarından dolayı Barış Mıhçı’ya teşekkür ederim.
Kaynaklar
Kandel, E. R., Schwartz, J. H., & Jessell, T. M. (2019). Principles of Neural Science (5th ed.). McGraw-Hill Education.
Porges, S. W. (2018). The Polyvagal Theory: A Neurophysiological Perspective. Biological Psychology, 129, 84-98.
Ford, C. (2021). The Relationship between Mindfulness, Proprioceptive Awareness, and Interoceptive Awareness.
Frings, C., Hommel, B., Koch, I., Rothermund, K., Dignath, D., Giesen, C., Kiesel, A., Kunde, W., Mayr, S., Moeller, B., Möller, M., Pfister, R., & Philipp, A. (2020). Binding and retrieval in action control (BRAC). Trends in Cognitive Sciences, 24(5), 375-387.
Porges, S. W. (2011). The Polyvagal Theory: Neurophysiological Foundations of Emotions, Attachment, Communication, and Self-regulation. W.W. Norton & Company.
Porges, S. W. (2003). The polyvagal theory: Phylogenetic contributions to social behavior. Physiology & behavior, 79(3), 503-513.